İnsan Bildiği Kadar Affeder

Kötü şeylere maruz kaldığımız zaman affetmediğimizde onları mı yoksa kendimizi mi cezalandırıyoruz? Affetmenin bize kazandırdıkları, aksi olan affetmemenin ise bize kayıpları nelerdir?
Düşünecek olursak, hemen hemen hepimizin bir affetme ve affedilme hikayesi vardır. Çünkü insan ilişkilerin de karşılıklı etkileşim vardır. Bu etkileşim çoğu zaman olumlu, bazen de olumsuz olabiliyor. Dolayısıyla olumsuz etkilenmenin şiddetine göre, içimize sığmayan bir kızgınlık, öfke, kırgınlık hali oluşabilir. Ve bir sonraki aşamada karşımızdaki kişiyi ‘Yaptığı hatadan dolayı asla affetmeyeceğim’ diye düşündüğümüz anlar olmuştur. Bu anlarda yaptıklarımıza biz bile inanamayız. Çünkü orada beklenmedik bir hayal kırıklığı, kırgınlık ve bu duyguların neden olduğu Öfke, acımasızlık, bazen de İntikam, nefret gibi çok daha olumsuz duygular zinciri bizi yönlendirmeye başlamıştır. Bu olumsuz düşüncelerin yanında da sağduyu, hoşgörü, sevgi, vicdan gibi duygular bünyemizde hiç yokmuş gibi bir hal alırız.
Olumlu duygularımızın varlığı kadar olumsuz duygularımızda bize aittir, öyle değil mi? Fakat bizim için önemli olan bu duyguların ŞİDDETİ ve SÜREKLİĞİ !
Evet, birilerinin bizi hayal kırıklığına uğrattığı, acı verdiği, öfkelendirdiği anlar olmuş olabilir. Fakat sonraki affetmeme, bizim oluşturduğumuz süreçtir. Nefret, kin, kibir, gurur, kötümserlik, katılık gibi yıkıcı duyguları var eden bizim düşüncelerimizdir.
Üniversitede öğretim görevlisi bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: 'Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?' Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini kabul ederler. Hocaları 'O zaman, bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin' der. Öğrenciler bunu da yaparlar.
Hoca :‘Peki o halde, yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!’ der.
Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine: 'Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.' der. Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Hoca, kendisine 'Peki şimdi ne olacak?' der gibi bakan öğrencilerine: 'Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.'
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: 'Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.' 'Hocam, patatesler kokmaya başladı. İnsanlar tuhaf bakıyorlar bize artık. Hem sıkıldık, hem de yorulduk?'
Hoca gülümseyerek öğrencilerine: 'Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi, ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir lütuf olarak düşünüyoruz. Oysaki, affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.’ der.
Affettiğimizde kendimizi yok saydığımızı zannetmeyelim! Ya da karşı tarafı ödüllendirdiğimizi!
Aksine, affettiğimiz an kendimizi kapattığımız, zihin hapishanesinden özgürleştirmiş oluyoruz. Çünkü affetmemenin temelini oluşturan nefret, zamanla insanlara karşı kötümser, güvensiz bir bakış açısı oluşturmamıza neden oluyor. Affetmemizin amacı nefretin yıkıcılığını yok etmek, aynı acıları tekrar tekrar yaşamamak, nötürilize olmaktır. Affetme bir düşünce ürünüdür. Geçmişteki yaşananların etkisinden kurtulmak, negatif duyguların, yaşamamızı kontrol etmesine son vermektir.
Artık günümüzde bilim adamları kalp ve sindirim rahatsızlıkları, hormonal bozukluklar gibi sorunların affetmeyle en aza indirildiğine işaret ediyorlar. Dolayısıyla affetmesini bilen insanların hem ruhen hem de bedenen daha sağlıklı olduğu görüşünü savunuyorlar. Çünkü affetmeyen insanın kötümser düşünceleri, affeden insanın ise iyimser düşünceleri var etmesi, sürece yayıldığında bu sonuçları da birlikte getirmektedir.
Affetmek cesaret işidir. Tercihtir. Affetmemekten vazgeçmektir. Kişilerin gösterdikleri tepkilere göre hareket etmek değildir. Kendi istediğimiz tepkileri oluşturabilmektir. Kişinin kendi düşüncelerinin yönetimini ele almasıdır. Affedilene artı ve eksi değer vermek değildir. Nötürleştirmektir.
İnsanları sadece iyi şeyler yaptıkları zaman mı severiz? Ya da kötü şeyler yaptıkları zaman nefret etmek mi gerekiyor? Eğer insanlar iyi şeyler yaptığı zaman sevgimizi arttırabiliyorsak, kötü şeyler yaptıkları zaman da nötür olmayı tercih edebiliriz, değil mi?
‘Kendini affetmeyen bir insanın bütün kusurları affedilebilir.’ Konfiçyus
Affetmek aynı zaman da karşı tarafa ikinci bir şans tanımaktır. Fakat bazen zaaflarımız bizi affa götürebiliyor. Bu karşı tarafa hatayı tekrarlama rahatlığı verebiliyor. Bu gibi durumlarda yapmamız gereken öncelikle aynı veya benzer olayların yaşanmasına neden olacak zeminlerin oluşmasına izin vermememizdir! Yani aynı hataların tekrarı, olup olmadığını gözden geçirmek gerekir. Affetmek; hatayı sonlandırmalı, tekrarlatmamalıdır. O yüzden yaşanan deneyimden ders almalı ve bunu anımıza uyarlayarak yaşamaya başlamalı ve geleceği de buna göre programlamalıyız.
Bazen görevimiz gereği, zorunluluk gereği, sorumluluk gereği affedilmeyecek hataları görmezden gelebiliyoruz. O halde güçlü olduğumuz zaman neden yapamayalım. En erdemli affediş ise güçlü iken affedebilmektir. O bakımdan affetmek aynı zaman da iyilik dersi de vermektir.
Aslında baktığımızda affetmenin veya affetmemenin; hataların, acıların, hayal kırıklıklarının, öfkenin, kırgınlıkların ardından oluşan bir süreç olduğunu görebiliriz. Duyguların çatışması sonucu oluşan durumdur. O nedenle içten içe bizi yıkabilecek, yok edebilecek duyguları mı yoksa varlığımıza anlam katacak yapıcı, var edebilecek duyguları mı tercih etmeliyiz? Tabi ki; sevgi, saygı, hoşgörü,akıl, sağduyu, vicdan gibi yapıcı duyguları değil mi?
Görünen şu ki, birilerine hak ettiğini verdiğimizi zannettiğimiz de, hak etmediğimiz duyguları da kendimize yaşatıyor olabiliyoruz. Keskin sirke ilk önce küpüne zarar verir, daha sonra da çevresine. Dolayısıyla tercihlerimizi affetmeden yana kullanalım.
“Başkalarının yaptığı hatalardan dolayı öfkelenirsek onları değil kendimizi cezalandırmış oluruz.” Immanuel Kant
Bizlerin düştüğü en büyük yanılgı olan affetmenin kaybetme hissinden arınmalıyız. Affetmenin çok güzel insanı bir duygu olduğunun bilincine varmalı ve tadını çıkarmaya bakmalıyız…

0 yorum: